20 Ocak 2006 Cuma

AŞK BUDUR!

Öyle tesadüfler vardır ya: Bir otobüs durağında poşetlerle beklerken, rastlaşırsınız aniden...

"Bu o..." diye içiniz titrer. Bir zamanlar yüreğinizi yakan aşık, sarkmış göbeği, ağarmış saçlarıyla karşınızdadır... İki elinde iki çocuk...

- Nasılsın?

- İyiyim... Ya sen?...

- Kızın amma da büyümüş... Benim de var 10 yaşında...

- Annen, baban?..

- Babamı kaybettik. Annem hasta...

- Mutlu musun?

Sessizlik...

- Telefonumu vereyim, ararsın belki...

İki yanakta iki masum buse; biri eski sevgiliye, diğeri onunla birlikte yitip giden maziye...

"- Kimdi o amca anne?.."

Yüreğinizde belli belirsiz bir iç çekme ve aklınızda hınzır bir soru işareti:

"Acaba?.."

*****

Aliye ile Ramazan' in aşk hikayesinde buna benzer bir hüzün gizliydi. Gerçi öyküleri, önce hakli olarak bir "tip rezaleti" olarak yansıdı Milliyet' in manşetine...

Ancak Ayşegül Aydoğan' ın haberi en az ilki kadar hazindi: Polis memuru Ramazan Bey, öğretmen Aliye Hanım'a 1954'te Karabük'te evlenme teklif etmiş. Annesine bakmak zorunda olduğundan kabul edememiş Aliye... Bir başkasıyla evlenmiş Ramazan... Üç çocuğu olmuş, ancak Aliye' yi hep aklında, göğsünde saklamış.

Gün gelmiş, eşi göğüs kanserine yenik düşmüş. Ailesi "3 çocukla bir başına bas edemezsin, evlen" diye tutturmuş. O da "Yıllar önce bir sevgilim vardı, evlenirsem onunla evlenirim" demiş.

17 yıl sonra gençliğinin Karabük' üne dönmüş ve Aliye'nin peşine düşmüş. Öğretmenlik yaptığı okulda bulmuş onu... Müdürün odasında beklemeye koyulmuş. Aliye odaya girip de eski aşkını karşısında görünce şaşkınlıktan dışarı kaçmış. 17 yıl önceki teklifi yinelemiş Ramazan:

"- Evet" demiş bu kez Aliye öğretmen...

28 yıl evli kalmışlar. İkinci baharı yaşamışlar. Malum, ikinci bahar, "son" bahardır. Orada aşk, hayatla cilveleşmekten çok, hayat denilen çileyi birlikte göğüslemektir.

71 yıllık yorgun kalbi teklemiş bir gün Aliye'nin... Ramazan bir ambulansla hastaneye yetiştirmiş eşini... Kabul etmemişler, paraları yok diye... Sonra bir başkasına... Yine ret... Aliye Hanım ölümün eşiğinde duyuyormuş Ramazan Bey' in çırpınışlarını; "Allah'ım bunlar ne yapıyor" diye ürperiyormuş. Ramazan Bey "ilk göz ağrım gidiyor" diye sızlanıyormuş için için...

"Ona bir şey olursa ben ne yaparım?.."

Sonunda Ramazan Bey'in yeğenlerinin parasıyla bir özel hastaneye yatırabilmişler. Sağ eli sımsıkı eşinin avucunda...

"İlk bahar"da çoğunlukla imkansızlıktır aşkı filizleyen, besleyen; "son bahar"daysa fedakarlık...

Bütün Dünya dergisinde vardı; çocuklara "Aşk nedir" diye sormuşlar. Söyle demiş afacanlardan biri:

"Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem devamlı elleri titremesine rağmen ananemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur."

18 Ocak 2006 Çarşamba

Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak



Herşey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak, örneğin uçurtma,
Mesela altına konabilir
Bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine.
Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen en iyisi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim
İlinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan
Ama anlatamam toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla.
Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok
Köklerim içimde gizli
Gelen giden, açan soran, bere budak yok
Bir şiir istersin, "içinde benzetmeler olan"
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar Güzel bir şey yok.
Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım
Olan, olmayan, acıtan, sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Severadım gelirdim
Özlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış, hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvan değil tüccarlardır
Sen öyle göz
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak ahmaklıktır.
Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzmaya başlar
Verdiğim bütün sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz.
Sana bakmak Bir beyaz kağıda bakmaktır
Herşey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak
Allah'a inanmaktır..

8 Ocak 2006 Pazar

Sevmek...Sevmek...Sevmek...



Benim yolum Hakk yolu,
Benim yolum sevda yolu.
Ölümüne seveceklerin,
Sözünde duracakların yolu.
Bu yolda yalan yok.
Bu yolda çıkar yok.
Bu yolda saf yürekler,
Karşılıksız sevgiler,var...

Benim yanımda yürüyeceklerin yürekleri olacak,
Yüreklerinin içinde inançları olacak,
Onlar herşeyden önce sevmeyi bilecek,
Hiçbir şey uğruna o sevgiden vazgeçmeyecek...

Biraz içlendim şu dünyada anlaşılamamaktan...Kimseyle bi derdim yok ama derdi olanların benimle ve sevdiklerimle uğraşmalarına dayanamıyorum.Söylediğim bazı şeylerin hep yanlış çıkmasını diledim Allah'tan ama "O" hep beni haklı çıkardı.Muhakkak bildiği bir şey vardır.Bu kadar zor mu bu dünyada yalnızca sevgi için yaşamak?Bilmiyorum;ama görünen o ki pek kolay değilmiş sevmek ve sevdiğine sahip çıkmak...

Sorgusuz,sualsiz inandığım ve sevdiğim,düşünmeden yollarına girdiğim ey insanlar!Niye bu kadar küçüldünüz?Oysa ne çok sevmiştim,ne çok inanmıştım,ne çok güvenmiştim.Şimdi benim varlığımı bile birilerinin yok olmaması için kabulleniyorsunuz.Ve bunun için de şimdiden kulis yapıyorsunuz.Yazık vallahi çok yazık!Madem iyi olan sizsiniz bırakında Allah versin kötülerin cezalarını...

Yaptığım sadece sevmek,en baştan beri.Ve sevdiğim işi yapmak sonuna kadar.Ben yedi yaşından beri yazıyorum,sevdiğim için.Allah'ımın verdiği güçle.Şimdi insanlar bu yeteneği bana kendilerinin verdiklerinden bahsediyorlar.Ve bunu da başkaları için kullandığımdan.Yapmayın lütfen!İnanın bu kadarı çok fazla.Siz kimsiniz yahu?Ve neyin hesabını kimin adına soruyorsunuz benden?Dostluk,vefa ve samimiyetten bahsedenler önce neyi ne için ve kimin adına yaptıklarını düşünsünler.Ben herşeyi sevdiğim için ve Allah'ın adına yapıyorum.Kim ne düşünürse düşünsün umrumda değil...

Seven ve sevilen bir yüreğe sahibim.Daha fazlasına ihtiyacım yok...

Para...Para...Para...

Spor sayfaları nasıl bir mantık ve haber verme çabası içindelerse günlerdir GS'li futbolcuların alamadıkları paralarının ve sanki memlekette erken seçim olacak havasında verilen federasyon kurultayının kıyısında boğulmakta ve hiç değilse beni boğmaktalar. Fener taraftarlarını, yılbaşı geyiğine konu yapacak kadar eğlendiren GS'deki parasızlık krizi beni bir sporsever olarak üzmektedir. Konuyu zaten biliyoruz,hergün yeni bir gelişme olmaksızın krizin sürmanşete taşınması, 'bugün de çek karşılıksız', 'çeke sorduk yok bi karşılığım dedi' gibi anlamlı haberler uydurma ısrarının medyadaki gözü yıllardır dönük FeBe lobisinin bir oyunu olduğu apaçık. Lige verilen arayı çok iyi değerlendirmekteler, 'Anladık ki bu işler sahada bitmiyormuş' diyebilen bir başkanları ve o adama tapınan, altında ezilmekten ve solda sıfır olmaktan rahatsızlık duymayan çok değerli bir yönetim kurulları var. Bir yandan bu sezon ligdeki tek rakiplerini zayıf yerden inceltmeyi, öte yandan Roberto Carlos transfer haberleri ile gövde gösterilerini kalınlaştırmayı biliyorlar. Oyunu kuralların dışında ya da kendilerince etik ya da makul 'özgün kurallarla' oynamasını biliyorlar, Beşiktaş'ın 100. yıl kadrosundan Zago'yu, Ahmet Dursun ile çakı krizi yaşayan Giunti'yi ajite ve sipariş haberlerle nasıl gönderdiler ise şimdiki rakip GeSe'yi de aynı mantık ile 'saha dışında' kıstırmış durumdalar. 'Beş kuruş para alamadıkları halde' GeSe'li oyuncuların hâlâ onları takip etmelerinden nedense rahatsızlar. Sporun içindeki rekabet unsurunun haksızlaşması, şartların eşit olmaması, olası kazançlar ve formaya eklenecek yıldızların sayısı hep ama hep aslolan... Diğerleri olmadan bir'i olmak tek ütopya. Bir'i ve diğerleri oyununda hak eden mi kazanmalı, 'güç'lü olan mı? * * * Söz konusu lobi, federasyonun seçime gitme nedenini de başkalaştırmayı, gerçek nedeni çaktırmadan hasır altı etmeyi deniyor. Öyle ya, İsviçre Milli Takımı'na Türkiye sınırları içinde yapmadığımız zulmü bırakmadık ve sonra hep beraber utandık. Yine öyle ya, bunun sorumlusu federasyon, o halde değişmeli. Asıl nedenin bu olmadığını, üstelik eski federasyon yönetiminin olaylardan sonra milli menfaatler uğruna bazı gerçekleri gizleyerek de olsa 'işini' yaptığını sonradan öğrenmiş bulunuyoruz. Bugün kamuoyu, Fener taraftarlarının bir bölümü de dahil olmak üzere federasyondaki kan değişikliğinin gerçek ve tek nedeninin Türk futbolundaki adalet ve hukuk sorunu olduğunu kabulleniyor. Herkes umutla bana sorarsanız beyhude- çivisi çıkmış adaleti, güdümlü hukuku, futbol terörünü yok edip yeni ve tanımlanmış eskisini inşa edeceğini bekliyor. Futbol kamuoyunu oluşturan kişilerin kalplerinde gizli ahlak, adalet, hırs güdülerini yönetecek kurumsal bir mekanizma mümkün değildir oysa, 'kazanan ben olayım da nasıl olursa olsun' var oldukça... * * * Olası Roberto Carlos transferi özne FeBe olduğu için gerçek değerinden katbekat anlamlı ve büyük iş gibi aktarılmakta. Doğrudur, beni heyecanlandıran kısmı emekli bir star da olsa Türkiye tanıtımı ve turizmine yapacağı katkılardır, sportnews'te altyazı geçmesi bile önemlidir. Ancak ben olsam sol kanada Carlos'u alacağıma sağ kanada Salgado'yu alırdım, zira İsviçre maçından sonra soyunma odasında rakibine attığı tekme ile kan işeten ve bununla övünen Serkan Balcı Türkiye'de olmayan ama Avrupa'da yaşayan adalet, hukuk, 've'ler, saireler içinde çok ciddi bir süre takımdan ayrı düz koşu yapacağa benzer. Yazık, bu yılki Şampiyonlar Ligi macerasında Serkan Balcı, biraz Tuncay Şanlı ile birlikte mesafe kat eden bir oyuncuydu. Herkes hak ettiğini yaşar. * * * Meşhur yılbaşı mesajında FeBe'li kardeşler biz Beşiktaşlıları da sayımızın azlığı ile anmışlar. Sizi sevimli şeyler sizi, bizim bununla övündüğümüzden haberleri yok ayol. Devir hesap devri tabii, deli gibi yarışmak, ne olursa olsun kazanmak devri, para devri pul devri, mektup öldü mail devri, aşk öldü savaş devri, duygu öldü mantık devri, âlemin derdi sizi neden gerdi devri... Kiminin yolu güç ve statü, kiminin yolu aşk. Size göğsünüzdeki yıldızlarla kolaylıklar dilerim içtenlikle; futbolunun adaleti, hukuku, ahlakı sorgulanan bu diyarlarda zor iş valla Fenerli olmak. Beşiktaş bizim için aşk, 'işte bu yüzden sırf bu yüzden' Beşiktaşk. Âşıkların arasına girilmez.Allah sevgiye ve aşka ihanet edeni çarpar; kendimden biliyorum. Bilir bilmez konuşur, susarak severim seni... Mutlu bayramlar, lütfen trafik kazasında ölmeyin...